‘Özgün olmak neden bu kadar önemli’ başlıklı yazımda bize has olduğu halde toplum tarafından kabul görmeyeceğini düşündüğümüz, özümüzden gelen, fıtratımızda var olan, bize ait tüm özellikleri ve duygularımızı gözlerden ırak tutmaya başladığımız konusuna bu yazımda değinmiştim.
Bu noktada benliğimizin parçalara bölündüğünü ve sadece sevilmemizi ve bu dünyada güvende olmamızı sağlayacak özelliklerimizi dışa vururken, özgün doğamızın parçası olduğu halde bizim iyiliğimize olmadığını düşündüğümüz diğer özelliklerimizi bastırmayı seçtiğimizden bahsetmiştim.
Bu yazımda ise özellikle ilişkilerde neden belirli kişilere çekildiğimizi anlatmaya çalışacağım.
Kendimizde bastırdığımız, reddettiğimiz ve inkar ettiğimiz bu özelliklerimiz, kendi içimizde kutuplaşmaya sebep olur. Diğer yandan ruhumuz bir şekilde tamamlanma ve bütünleşme arzusundadır. Bu nedenle bilincinde olarak veya olmadan, kendimizde bastırdığımız ve varlığını kabul etmediğimiz özelliklerimiz dolayısıyla bu özelliklere sahip kişilere çekiliriz. Bir mıknatısın eksi ve artı kutuplarının birbirlerine çekilmesi gibi.
Yansıma kanunlarına göre içimizde ne varsa, dış dünyamıza o yansır. Ayna gibi düşünün. Dolayısıyla farkında olduğumuz yanlarımızın yansıra bilinçaltımızda bastırdığımız duygularımız ve özelliklerimiz de dış dünyamız aracılığıyla bize yansıyacaktır. Bu sebeple bizim karşı kutbumuz olduğunu düşündüğümüz kişiye çekiliriz. Ancak zaman geçtikçe ve o kişiye daha yakın oldukça o kişinin özellikleri bizi rahatsız etmeye başlar. Çünkü bu özellikler kendimizde bastırdığımız, reddettiğimiz, inkar ettiğimiz ve bizi yaralayarak kişiliğimizde bölünmeye sebebiyet veren durumları hatırlatır bize. Dolayısıyla başında yoğun bir şekilde çekildiğimiz kişi ile olan birlikteliğimiz bize bir süre sonra huzursuzluk vermeye başlar.
Örneğin çok çalışkan birisiniz. Kendini düşünmeden, dinlendirmeden yoğun bir tempo içinde sorumluluklarınızı gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz. Hayatınıza çektiğiniz kişi ise pek bir rahat. Sürekli kendi ile ilgilenmesi ve dinlenmesi sizi bir süre sonra ciddi bir şekilde huzursuz ve mutsuz etmeye başlar. Onun tavırlarını tembellik ve gamsızlık olarak değerlendirirsiniz. Aynı şekilde sizin azimli, gayretli ve başarı odaklı hareket ediyor olmanız da karşınızdaki kişiye aynı etkiyi yaratacaktır. Yani, kendisinde eksik olan, kendisinin bile farkında olmadığı bu özelliği dolayısıyla size çekilmiş olduğu halde sizin bu girişken ve çalışkan haliniz onu rahatsız etmeye başlar. Sizi gereğinden fazla hırslı olarak değerlendirir.
Kısacası; bastırılan yanlarınızı karşınızdaki kişi ile tamamlamaya çalışan ruhunuza rağmen, kendinizde reddettiğiniz ve inkar ettiğiniz tarafınızı karşınızdaki kişide gördükçe rahatsız olacak ve bu sebeple uzaklaşma isteği duymaya başlayacaksınız.
Bir araya gelmiş iki kişi kendilerinde kabul görülmeyeceğini düşündükleri ve bu yüzden güvende hissetmedikleri, dolayısıyla bastırılmış ve yaralanmış yönlerinin farkına varmak, bu özelliklerini sahiplenmek ve sevmek üzere bir deneyim yaşarlar aslında.
Bir düşünün bakalım, partnerinizde sevmediğiniz özellikler nelerdir? Onu rahatsız eden sizin hangi özelliklerinizdir? Buradan yola çıkarak, her ikiniz de kendiniz ile ilgili olan, bastırdığınız ve kabul etmekte zorlandığınız yönlerinizi keşfetmeye başlayabilirsiniz.