PSİKOLOJİK ASTROLOJİYLE  KENDİNİ TANI-4

Bir önceki yazımda (Prometheus sayı 3), bilincin merkezi olup bize kimlik duygusunu veren ego ile kişiliğin bilinçdışında kalan parçası ve doğamızın karanlık kısmı olan gölgemizin dengeleyici bir çift olarak birlikte çalıştığından bahsetmiştim. Ayrıca her elementin özelliklerini, kör noktasının hangi element olduğunu ve bu alanı pratik hayatta ne şekilde dengeleyebileceğimizi irdeledim.

Bu yazıda burçların gölge kullanımı ve bunların dengelenmesi konusunu kritik edeceğiz. Konuya geçmeden önce niteliklere değinelim. Çünkü bir kişinin sentez ve gölge burcu bir element ve bir niteliğin birleşmesi ile oluşuyor.

Alemdeki tüm varlıkların 4 elementten meydana gelmiş olduğunu ve Zodyak’ta bu elementlerin sürekli birbirine dönüşerek döngüler meydana getirdiğini öğrendik: Ateş’ten sonra Toprak, sonra Hava sonra Su. Bu döngü Zodyak’ta 3 kez meydana gelir ve bu nedenle her bir elementten 3 burç vardır. Bu burçların her biri farklıdır. Çünkü her biri farklı bir döngüyü, farklı bir niteliği taşır. Her element kendini üç farklı titreşimsel nitelikte gösterir: Öncü, Sabit ve Değişken. Elementleri ve bunların farklı davranış  tarzlarını ifade eden niteliklerin hangi burçlara karşılık geldiğini Tablo 1’de inceleyebilirsiniz.

Tablo 1: Elementler ve nitelikler

Öncü nitelik- Hareketi başlatan, lider, sabırsız, aktif, girişimci, kimliği öne çıkarmak, yeniliklere açıklık, dışa dönüklük.  Öncü nitelik ilkbahar mevsimi gibidir.

Sabit nitelik-  Kalıcı, dayanıklı, sebatkar, statüko, istikrar, kontrol, güç, kök salma, belirli amaca yönelik gayret. Sabit nitelik yaz mevsimi gibi düşünülebilir.

Değişken nitelik- Değişim ve dağılım, iletişim, ortama uyum, bilgi paylaşımı, olaylara duygusal yaklaşım ve hareketlilik. Değişken nitelik ise sonbahar gibi. Hem yaz mevsiminden bir şeyler barındırıyor hem kışa, hazırlanıyor.

Nitelikler de aynen elementler gibi analiz edilir. Tek farkla, elementleri hesaplarken ASC (3), Güneş (3), Ay (3), Merkür (1), Venüs (1), Mars (1), Jüpiter (1), Satürn (1) ve MC’nin (1) altına ilgili burcu ve bunun altına ise o burcun niteliğini yazabilirsiniz. Bunun sonucunda Öncü, Sabit   ve Değişken olan burçların puanlarını toplarsınız. (Toplam 15)

Element ve nitelik analizini yaptıktan sonra en çok puandan oluşan elementin ve en çok puan alan niteliğin birleşimi sentez burcu verir. Bir elementin puanı 4 ise dengededir, 4’ten yüksek ise fazla, 4’ten düşük ise az. Element ve nitelik analizinde en az puan alanların bir araya gelmesi gölge burcu oluşturur. Sentez burç kişinin doğal olarak en  fazla vurguladığı özellikleri anlatır. Gölge burç ise en az vurgu yapan, hatta kişinin yapısında eksik kalan özellikleri gösterir. Hayat senaryomuzun kurgusunun bizde eksik olan elementi tamamlamak üzere olduğunu dikkate aldığımızda gölge burcumuzun özelliklerini bilmenin önemini anlarız. 

Natal haritadaki baskın nitelik kişinin yaşam deneyiminde ön plana çıkarken kişi, eksik elementi eşi vasıtasıyla hayatına kazandırır. Erkek veya kadın bilinçdışında onu tamamlayan unsur ile karşılaşmak ister, çünkü tamamlanmak arzusundadır. 1

Varoluş mutlak dengeyi arar. Bunu bir örnek ile biraz açalım. Bir arabanın dört tekerleği varlığımızın dört yönünü temsil etsin: Zihinsel (Hava), fiziksel (Toprak), ruhsal (Ateş) ve duygusal (Su) yönlerimizi. Arabanın bir lastiği fazla, diğer lastiği az şişik olursa arabanın dengesi bozulur. Çoğumuz hayatımızı, bunlar arasında bir denge kurmadan sürdürürüz. Fiziksel yönden formda olup tüm duygularımızı baskı altında tutuyorsak dengemiz bozuk demektir. 

Bu durumda, fiziksel lastiğimiz tam olması gerektiği şişlikte, ancak duygusal lastiğimiz patlaktır. Acıyı ve incinmeyi tecrübe etmekten kaçınmak için her şeyi yücelterek ruhsal lastiğimiz fazla şişerken duygusal lastiğimiz sönük kalır. Veya her şeyi yüceltip bir şeyleri etraflıca düşünmezsek o zaman da zihinsel lastiklerimiz sönük kalacaktır. Tamamen aklıyla yaşayan, düşünür, entelektüel bir kişi zihinsel lastiğini taş gibi tutarak diğerlerini sönük bırakır. Çok maddiyatçı insanların genelde ruhsal tekerleri patlaktır. Kendimize bakıp varlığımızın dört açıdan nasıl bir dengede olduğunu gözümüzde canlandırmaya çalışmak önemlidir: Dengede mi, yoksa aksayarak mı ilerlediğimizi kendimize sorabiliriz. Her şey dengedeyken hayatta yolculuk yapmanın çok daha kolay ve keyifli olduğu gün gibi ortadadır.

Kişi eksik elementini eşi (ilişkiler) vasıtasıyla hayatına kazandırıyorsa bir de bunun sebebine göz atalım. Platon’un Şölen adlı kitabında Aristophanes’in aktardığı hikaye bunu çok güzel anlatıyor: Hikayeye göre bir zamanlar insan bünyesinde erkek ve dişiyi barındıran bir varlıktır. Bu anlatılan insanın dört kolu, dört bacağı, iki yüzü ve iki beyni vardır. Bu yüzden oldukça güçlü ve cesaretlidir. O kadar güçlüdür ki tanrılara kafa tutmaya cüret edecek kadar. Tanrıların tanrısı Zeus o zamanki insanın hareketlerini hoş karşılamaz tabii. Ama insanı birden ortadan kaldırmak da işine gelmez; kendine dua eden, adaklar adayan insandan vazgeçmek istemez. Ve insanın gücünü zayıflatmaya karar verir, ikiye böler. Birden ikiye bölünen bu iki parça, geri kalan hayatlarını diğerini arayarak ve bir bütün olabilmek için geçirir. İki şeyi birbirine çeken, bu eksiklik veya yarım kalmışlık duygusudur. Eğer her ikilik böyle bir teklik halinden oluşmuşsa tabii ki ilk hale dönmek isteyecektir. Yaşamda her şey başladığı yere dönmek üzere yola çıkar. Bu yüzden, aşık olan sevgililer diğer yanlarını arayarak bütünleşme arzusu içinde hep aynı istekle yanıp kavrulurlar. Bütüne katmadığımız parçalar, kader diye yaşanır. İradenin kaderden üstün gelmesi içinde her erkek ve kadın önce kendine ait diğer ‘ben’leriyle tanışmalıdır. 

Peki bu ‘ben’ler ile nasıl tanışabiliriz? Prometheus-1’de ezoterik bilgilerde varoluşun eril ve dişil kutuptan oluştuğundan ve bu kuramın tüm kainatın işleyişini ve hareketini açıkladığından bahsetmiştim. Karşıt kutupların sürekli birlikte var olduğundan ve her şeyin karşıt kutbu ile tam olduğunu anlatmıştım.

Deneyimlediğimiz her durumu dengeye getirmek ve en ideal halini refleks olarak gerçekleştirebilmek için önce ilgili konunun iki uç halini deneyimleriz. Her uç deneyim hüsran ile sonuçlanır. Canımız yanar ve diğer uca gideriz. Hayatımız bu şekilde,  sarkacın bir sağa bir sola gitmesi gibi devam eder. Dengeye gelene dek ilgili durumu deneyimler dururuz. (Bkz. Şekil 1)

Şekil 1: Dualite’nin sarkaç etkisi

Bu durumu açıklamaya Zodyak’ın ilk burcu olan Koç ile onun karşıt burcu olan Terazi ile başlayalım. Bu ekseni Koç-Terazi aksı olarak tanımlayalım. Koç burcunun denge halindeki ideal ve başlıca özelliklerini şöyle sıralayabiliriz. Cesaret, hareket, inisiyatif,  sonuç almak , özgüven, dürüstlük, enerjik, irade ve liderlik. 

Denge fazlalık yönünde bozulduğunda Koç burcunun özellikleri kendini şu şekilde gösterir:

  • Bencillik, kendine odaklılık
  • Patavatsızlık 
  • Empati kuramamak
  • Sabırsızlık
  • Savaşma, katı disiplin ve meydan okuma zihniyeti
  • Katı kurallara bağlılık
  • Göz korkutarak kazanma eğilimi
  • İstediği şeyi elde etmek için acımasız olmak
  • Diğerlerinin görüşüne kapalı olmak
  • Başkalarının duygularını hiçe saymak
  • Dürtüsel hareket etmek
  • İlişki kurmakta becerisizlik
  • Özgürlüğünü, bağımsızlığını kaybetmekten korkmak
  • Duygusal bağlanmaktan korkmak
  • Eylemlerinin olumsuz etkisini hesaba katamamak
  • Başkalarının kendi gibi olmasını beklemek

Şimdi karşıt aks olan Terazi burcunun temsil ettiği, denge halindeki başlıca özelliklerini sıralayalım: Uzlaşmacı, adil, düşünceli, zarif, diplomasi, empati, uyum, destekleyici, işbirliği ve müzakere.

Koç özellikleri abartılı olduğunda aksın diğer ucundaki Terazi burcunun bastırılmış özellikleri ise şunlar oluyor:

  • Kendinden çok fazla ödün vermek
  • Kendini ifade edememek, sonra kırılmak
  • Hayır diyememek ve oyalamak
  • Başkalarının ruh hallerinden çok etkilenmek
  • Başkalarının onu anlamasını beklemek
  • Kararsız davranmak
  • Bireysel hareket edememek ve başkalarına ihtiyaç duymak
  • Aşırı derecede dışarıya odaklanmak 
  • Başkalarını takdir edip kendisine değer vermemek
  • İçten içe ilgi talep edip bunu ifade etmemek
  • Diğer kişinin gereksinimlerini karşılamak için kendini feda etmek (people pleaser)
  • Sürekli diğer kişiyi desteklemek
  • Diğer kişinin enerji alanı ile birleşmek 
  • Sürekli sevecen, destekleyici ve özverili olmak gerektiğini hissetmek 
  • Partnerini kendisinin bir uzantısı gibi görmek

Varoluş, “Mutlak Denge”yi arar. Bu nedenle tahterevallinin bir tarafı yüksek olduğunda diğer tarafı aşağıdadır. Neyi bastırıyorsak, o gerçekliğimize abartılı olarak yansır.

Koç özellikleri abartıldığında Terazi özellikleri bastırılmış oluyor. Örneğin bencil davranan birinin karşısında kendinden çok fazla ödün veren, kendi benliğini hiçe sayan biri oluyor.  Terazi özellikleri abartıldığında ise Koç özellikleri bastırılmış oluyor. Örneğin çok fazla empati kuran biri kendi bireyselliğini göz ardı etmiş oluyor. Bu şekilde her ikisi de dengeden az veya fazla şekilde ifade buluyor. Her iki örnekte de farklı özellikler bastırılıyor. 

0-7 yaş civarında gerçekleşen programlanma döneminde, sosyalleşme ve terbiye edilme adına ebeveynlerimizin veya çevremizin bize gösterdiği bir tepki neticesinde benliğimizin o parçasına yabancılaşıyoruz. Fıtratımızda olmasına rağmen bu parçamız bizim bilinç dışı kalan bir özelliğimiz haline geliyor. Farkında olmadığımız veya görmezden geldiğimiz, ortaya çıkarmaktan korktuğumuz gölgemiz. 

Gölge, doğamızın karanlık kısmıdır; Aşağı yada medenileşmemiş olarak gördüğümüz her şeydir. Herkesin bir gölgesi vardır ve bilinçli olarak gölgenin ne kadar az farkındaysak, gölge o kadar kara ve yoğun olur, çünkü bastırdığımız ruhsal içeriği asla düzeltemeyiz. Üstelik bu her zaman olumsuz bir özellik te olmayabilir. Hayatta başarılar elde etmemize vesile olabilecek özellikleri de bastırıyor olabiliriz. Ego ile gölge, dengeleyici bir çift olarak birlikte çalışır.4

Gölgemizi tespit etmenin en pratik yöntemi şöyledir: Başkasında bizi rahatsız eden veya başkasında hayran olduğumuz özellikleri tespit etmek. Biraz önce vermiş olduğum örnekten gidecek olursak kendini hiçe sayan bir kişinin özelliğini pembe renk boya temsil etsin, bencil olan kişinin özelliğini ise bordo renk boya temsil etsin. Elde etmek istediğimiz dengeli özellikler de bayrak kırmızısı olsun.  Pembe renge belirli bir miktar bordo boya eklediğimizde bu bayrak kırmızısı rengi elde ederiz. Aynı şekilde kendini hiçe sayan bir kişi bir miktar kendini düşünmeye başladığında (sağlıklı bir bencillik geliştirdiğinde) dengeye gelmiş olur. Yani sağlıklı sınırlar çizebilen, kendinin ve istediklerinin farkında olan, kendini cesurca ifade edebilen bir insan haline gelir.

Bu durumu tersine de uyarlayabiliriz. Her koşulda sadece kendini düşünen, karşısındaki ile empati kuramayan birinin düşüncesizliği ve bencilliği yüzünden ilişkileri yürümüyor olabilir. Belki bencil olan kişi için empati kurmak gereksiz ‘herkes kendi ihtiyacını karşılasın’ dediği bir durum olabilir. Hassasiyet onun için bir zayıflık göstergesi olabilir. Diplomasiyi ikiyüzlülük, dürüst olmamak gibi düşünebilir. Bu örneği çoğaltabiliriz. Çok baskın olmak-kendini ifade edememek, acımasızlık-merhamet, tek başına olmak-birlikte hareket etmek.

Birinde hayran olduğumuz bir özellik ise bastırdığımız, ortaya çıkaramadığımız potansiyelimize karşılık gelir. Yine Koç-Terazi aksından bir örnek yapalım. Diyelim ki biri girişimci yapıdaki insanlara hayran ama risk almaya çekiniyor ve harekete geçmeye korkuyor. Çünkü programlanma sürecinde cesaretinin kırıldığı, harekete geçmesinin engellendiği durumlar ile karşı karşıya kalmış. O yaşlarda bir ebeveyn ile ters düşmek, bir ebeveynin çocuğu reddetmesi ölüm korkusuna eş değer olur. Çünkü ebeveyn olmadan çocuğun hayatta kalması mümkün değildir. Bu sebeple ebeveyn tarafından kabul görmeyeceğimizi düşündüğümüz her şey bilincimizin dışında kendine bir yer bulur. Biriken bu bilinçdışı olgular ise gölgemizi oluşturur.

Nasıl ki yolda yürürken güneş tepeden açılı bir şekilde bize vurduğunda arkamızdan yere yansıyan gölgemizi biz görmüyoruz ama başkaları görüyor, işte bastırdığımız özelliklerimiz de bizim görmediğimiz ama başkalarına yansıyan özelliklerimiz oluyor. Hayatımız boyunca bastırdıklarımız, gölge benliğimiz, bedenimizde biriken bu enerji, fıtratımızda olan ilgili özelliğin bilincimize taşınmasıyla birlikte açığa çıkıyor. Bu durum ise hayatta yaşadığımız sürecin (hayat hikayemizin) özetini oluşturuyor. 

Gölgenizdeki ‘ben’liğinizi sahiplenmeyi, bütüne dahil etmeyi başardığınızda, fıtratınızda olan, iç güçleri kullanmayı öğrenirken korkularınızın sizi tutsak eden kapısını açacak ve sonsuz özgürlüğü bulacağınız bir hayata başlayacaksınız.

Semiha Ünal –   @gercek_zevke _uyan 

1 Bulut, Gülden, Tanrı ve Tanrıçanın Uyanışı, 1. Baskı, Zodyak Astroloji Yayıncılık, İzmir, 2022, s. 244

2 Cooper, Diana, Evrensel Yasalar, 3. Baskı, Maya Kitap, İstanbul, 2022, s. 128-129

3 Bulut, Gülden, s. 20

4 Spiller, Jan, Ruhsal Astroloji, 12. Basım, Akaşa Yayın Dağıtım, İstanbul, s.31, s.324

5Snowden, Ruth, Kilit Fikirler, 2. Baskı, Optimist Yayınları, İstanbul 2011, s. 84

Murphy, Joseph, Bilinçaltının Gücü, Koridor Yayıncılık, İstanbul, 2018