Bir önceki yazımda (Prometheus sayı 4), herkesin bir gölgesi olduğundan bahsettik. Burçların gölge kullanımı ve bunların dengelenmesi konusunu değerlendirdik.
‘Gölgenizdeki ‘ben’liğinizi sahiplenmeyi, bütüne dahil etmeyi başardığınızda, fıtratınızda olan, iç güçleri kullanmayı öğrenirken korkularınızın sizi tutsak eden kapısını açacak ve sonsuz özgürlüğü bulacağınız bir hayata başlayacaksınız’ ifadesi ile yazıyı bitirmiştik.
Her ne kadar bu yaşadığımız çarkın dişlilerinden kurtulmak kolay olmasada bu konuda farkındalığımızı arttırarak ilerlemek mümkün. Bu sayıda bunu gerçekleştirmede Psikolojik Astrolojinin rolü, yol ve yöntemleri üzerinde duracağız. Ancak önce astroloji ve psikolojinin bağlantısına değinelim.
Hepimiz içinde bulunduğumuz yaşamın sert iklim koşullarında çetin bir mücadele veriyoruz. Krizler peşimizi bırakmıyor. Hayat, bizi durduran, kaygılandıran, ürküten ve bazen de çaresiz bırakan olaylarla dolu. Bir muamma içindeymiş gibi hissederken yaşadığımız ıstırabı bir an önce sonlandırmak, yönetemediğimiz olaylar içinde kendimizi güçlü hissetmek istiyoruz. Belki geleceği bilirsek güvende olacağımızı düşünüyoruz. Belirsizlik okyanusunda yüzmek istemiyoruz. Bir tehditle karşılaşacak isek ve bunu önceden bilirsek korku ve kaygılarımızdan arınıp sakin bir hayat yaşayacağımızı ümit ediyoruz. İşte bu zamanlarda astroloji, kaçış noktalarından biri olabiliyor. Geleceği bilmeyi istemek, psikolojik olarak olup bitenleri kontrol ihtiyacından gelir. Oysa geleceği bilme arzusu kör bir kuyudur. Ancak, zaaflarımızı, korkularımızı, tekrar eden ve bizi sürekli aynı kuyuya atan davranışlarımızı değerlendirmek bizi uyanışa sevk edebilir. Bu uyanış içinse psikolojik astrolojiyi kullanmak başka bir çözüm. Algı ve seçimlerimizi değiştirerek yaşamla ilişkimizi iyileştirerek. Kötüye odaklanmak yerine iyiyi referans alarak. Acı ve çatışma ile büyüyeceğimizi unutmadan, transitleri farklı yorumlayarak. 1
Psikoloji, ruhsal ve zihinsel süreçleri inceler. Davranışların nasıl meydana geldiğini, neden geliştiğini ortaya koymak psikolojinin amaçları arasındadır. 2
Zihinsel yaşamın yüzde doksanından fazlası bilinçaltıdır. Eğer bu mucizevi gücü kullanmazsanız, kendinizi çok dar sınırlar içinde yaşamaya mahkum edersiniz.
Bilinçaltınız daima sınırsız hayat ve sınırsız bilgelikle temas halindedir; dürtüleri ve fikirleri hep hayata yöneliktir. Daha iyi ve güzel bir yaşam için bütün büyük amaçlar, ilhamlar ve vizyonlar bilinçaltından doğar. En derin inançlarınız mantıklı olarak tartışamadıklarınızdır; çünkü bunların kaynağı bilinciniz değil, bilinçaltınızdır. 3
Hayatımızın belirli zamanlarında bilinçaltının gizemli alanları Zodyak çarkında hareket eden gezegenlerin etkisi ile tetiklenir. 1 Ay ile 2 yıl arasında Zodyak döngüsünü tamamlayan Ay, Güneş, Venüs, Mars ve Merkür ile bunu 29 ile 284 yılda gerçekleştiren Satürn, Uranüs, Neptün ve Pluto gibi yavaş hareket eden ve etkisini uzun süre hissettiren gezegen transitleri bizde bir yerlere dokunur. Parmak bastığı ilgili alanlarda kronik yaralar çözülür ve iyileşme başlayabilir.
Şimdi tarihte astroloji ve psikolojinin buluştuğu zamanlara değinelim. 4000 yıldan beri insanlığın faydalandığı astroloji ilmi 19 yy. sonlarında pozitivizmin öne çıkmasıyla çöküşe uğrar ve içine girdiği çıkmaz Dane Rudhyar (1895-1985) ile çözülür. Rudhyar, ‘Person Centered Astrology’ adlı kitabında şöyle der:
‘Kişi merkezli, hümanistik ve holistik yaklaşımla astroloji durumu radikal olarak değiştirir. Artık olayları tahmin etmekten öte, amaç doğum haritası üzerine çalışmak ve kişiyle bu haritayı tartışarak danışana, daha pozitif, anlamlı, daha yaratıcı olarak potansiyeli toplamında yardım etmektir. Dane Rudhyar, astroloji sembollerinin iyi veya kötü olarak değerlendirilemeyeceğini, her insanın kendine has olduğunu, özgür iradesiyle kaderinin yönünü tayin edebileceğini ifade eder. Ayrıca, astrolojinin psikolojik açıdan kişisel bütünleşmeye yönelik kullanılabileceğinden bahseder.
Haritadaki sert açılarını iyileşme yolunda kullanabileceğimizi ve doğum haritasına bütünsel yaklaştığımızda eşsiz doğum haritalarımızın vaat ettiklerini gerçekleştirebileceğimizi söylemiştir. Bu noktada haritada zayıflık dediğimiz şey, bireyin gelişmesine neden olan itkidir.
Bunun nasıl mümkün olacağını açıklamaya geçmeden önce sert ve uyumlu açıların hangileri olduğuna kısaca değinelim. Ayrıca Freud’un geliştirdiği kişilik yapılarını da inceleyelim.
Teknik olarak ifade edersek, haritadaki tüm gezegenler ve noktalar birbirine açı yaparlar (birbirini görürler). Bu durum bir düzine insanın bir oval masa etrafında oturmalarına oldukça benzerdir. Her kişi diğer kişileri farklı bir noktadan görebilmektedir. Her gezegenin diğeriyle açı yaptığını hatırlamak önemlidir, ancak bir yemekli partide olduğu gibi, bir kişinin kendisiyle belli bir ilişki içinde olacak şekilde oturtulmuş insanlarla konuşması daha olasıdır. Daireyi (zodyak kuşağını) ikinin katlarından birine bölerek elde edilen açılar (karşıt-180 derece, kare-90 derece, yarım kare-45 derece ve bir buçuk kare-135 derece) ‘gerilimli’ veya meydan okuyucu açılardır. Üçün katlarından birine bölerek türetilen üçgenleri ve altmışlık açıları da ‘uyumlu’ veya kolay açılar olarak tanımlanır.4
İlk yazımda Carl Jung’un şu sözüne değinmiştim: ‘Bilinçaltını bilincine taşıyana dek bilinçaltın hayatını yönetecek ve sen buna kader diyeceksin.’
Madem bilinçaltımız hayatımızı yönetiyor. O halde buna dair bilinçlenmemiz şart.
Freud’un geliştirdiği kişilik yapısının temelde üç bölümü vardır. İd, ego, süper ego. İd, kişiliğin kalıtımla doğuştan var olan ham, olgunlaşmamış, akli olmayan yapısıdır. Açlık, cinsellik, yeme içme gibi dürtüleri temsil eder. Bilinçdışında çalışır, hemen doyum derdindedir, zaman ve mekanı dikkate almaz. Ego ise gerçeklik ilkesine göre çalışır, idin arzularını bastırarak uygun ve mantıklı çözümler ortaya sunar. Karar verir, erteler, planlar; ego, id ve gerçek dünya arasında bir köprü görevi görür. Süperego bir diğer adıyla üstbenlik, 5-6 yaşlarında gelişen ahlaki ve vicdani sisteme göre gelişen ve mantığa dayanan bir işlevdir. Süperego, egonun ahlaki kuralları önemseyerek hareket etmesini ister ve id’i tamamıyla karanlıklara gömer. Id-ego-superego kavramları haritadaki belirli yerleşimlere karşılık gelir. Freud’un ego tasavvuru daha çok Güneş ile, id Mars, süperego ise Satürn ile bağlantılandırılır.
Örneğin Mars-Satürn karşıtlığı olan biri, arzu ve isteklerini toplumsal kanunlar, gelenek-görenekler ve belki de anne baba baskısı nedeniyle bastıracaktır. Güneş-Mars karesinde kişi ego ve id arasında çatışma yaşayacaktır. Bu çatışmada harita sahibi, iki kuvvetten birini bastıracaktır. Egonun gerçeklik algısı id’in istekleriyle sürekli bozulur. Veya Satürn Koç burcunda olduğunu varsayalım, bu durumda dürtülerin kısıtlanmasıyla düşüncesizce yapılan hareketlerin yaratacağı suçluluk duyguları yaşayan kişi, bu üç kuvvet arasında sıkışmış hisseder. Özellikle toplumsal kurallara uyarak vicdani gelişmiş bir Oğlak ise id’in isteklerini doyuma ulaştırmayacaktır. 5
Şimdi Satürn Koç örneğini biraz genişletelim. Satürn bize sosyalleşme sürecinde ebeveynlerimiz tarafından programlanma aşamasında yaralandığımız, kısıtlandığımız yani çocukluk koşullanmalarımızı gösterir. Her burcun bir ideal, yani dengeli bir ifade şekli vardır. Birde gölge veya karanlık olarak ifade edilen denge dışı halleri. Koç’un en ilkel ve karanlık hali dürtüseldir, öfkelidir, bencildir ve acımasızdır. İstediğini hemen ve her koşulda ve sabırsızca elde etmek ister. Saturn Koç’ta kişinin eylemleri ve otoritesi korkutularak veya cezalandırılarak sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırılmalar bir amaca hizmet eder. Kişinin bu hayatta sabrı, sakin olmayı, otoriteyi doğru şekilde kullanmayı ve iradeyi yerinde geliştirmeyi öğrenmesi için bir çeşit törpülenmesi gerekir. Satürn’ün bulunduğu ev ve burç kişinin kısıtlandığı hayat alanını ve ilgili özellikleri gösterir. Amaç bizim bu ‘hayali’ engelleri aşmamız içindir. Aslında bir engel yoktur. Ne zamanki bu kısıtlamaların hayat illüzyonunun bir parçası olduğunu anlarız, işte o zaman yürür gideriz. Aynı bir ilüzyon halının bize içine düşeceğimiz bir kuyu gibi görünmesine aldırmayıp üzerinden yürüyüp geçebileceğimiz gibi. (Şekil 1)
Şekil 1 İlüzyon halı
Örneğin bir çocuk düşünün. Çocukluğundan itibaren babasının otoriter tutumu ve onun hiçbir davranışını onaylamayan durumlara maruz kalmış. Bu çocuk yetişkinliğinde bir otorite ve özsaygıya sahip olmakta zorlanacaktır. Çünkü o bir kere kendisini bu meziyetlere sahip olmadığına inandırmıştır. Hayatı boyunca kendini kısıtlanmış hissedecektir.
Biz bu tür kısıtlanmaları başımıza gelen olaylar şeklinde değerlendiririz. Oysa başımıza gelen olaylar bizi bütünlüğümüze eriştirmek ve bizi derinde kalmış yönlerimizle karşılaştırmak için vardır.6
Hz. Mevlana’nın şu sözü tam da bu konuyu özetlemektedir. ‘Yaraların, ışığın içeri girdiği yerdir.’ Yani, yıkımın olduğu yerde hazinen vardır.
Doğum haritası kendimizle karşılaşmamız için mükemmel bir yol göstericidir. Kendi gölgelerimizle karşılaşmak, tanrısal, aşkın olana yolculuk, bireyselleşme sürecinde bilinçli bir hareket, ‘ben’e giden altın yoldur.
Kişisel gölgemiz 8. ev ile alakalıdır; gölgeyi yok saymak sönümlenmemize neden olur. Gölge arketipi, bizim karanlık yanımıza karşılık gelir; içgüdüsel ve ilkel yanımızdır. Ama öyle büyük bir hazinedir ki egoyla beraber doğru kullanıldığında, enerjik olmamıza ve canlanmamıza neden olur. Persona ise başkalarına göre şekil alan yanımızdır. MC ve 10. Evdeki gezegenler personamızın en bariz özelliklerini ortaya serer. 7
Karen Hamaker, kolektif bilinçdışını 12. Ev ile ilişkilendirmiştir. Arketipler, rüyalar, anima, animus ve gölgeler burada bulunur. Burada kompleksler ve yine gölge gibi unutulmuş ve bastırılmış malzemelerin bulunduğunu söyler. 8.ev ve 12. Evdeki gömülü malzemeninse 4. ev kanalıyla his ve duygular olarak ortaya çıktığını anlatır. Haritada 12. evi kesen burç ve içindeki gezegenler kolektif bilinçdışındaki hangi konularla temas ettiğimizi anlatır; o konularda kaygılar ve korkular açığa çıkar. Örneğin 12 evdeki Neptün, belirsizliklere kolayca kapılacağımızı ve kendimizi kaybetmeye eğilimli olduğumuzu gösterir. Veya aksi şekilde kişi, kontrol etmek isterken kaybolmaktan korkar.
Gölgelerimizle karşılaşmak mevsimini bekler. Bu zamanlama psikolojik astrolojide transitler ve ikincil progres verileriyle tahmin edilebilir.
Danışanlar, çoğunlukla geleceklerini kontrol edebilmek için astrolojiye sığınıyorlar; asıl olanın ‘an’ olduğunu unutuyorlar. Astrolojinin en yanlış kullanımı; sonuçlarını kaldıramayacağımız için ve sorumluluğu başımızdan atmak amacıyla seçimimizi hazdan yana yapıp acıdan kaçınmak için kullanılmasıdır. Gözünü geleceği dönmüş; ‘an’dakini fark etmeyen birinin astrolojiyi doğru kullanması imkansızdır. ‘Yaşadığım süreç neye hizmet ediyor? Kimim ve hangi davranışlarım sonucunda bunlar başıma geliyor? Peki böyle davranmam gelecekteki nelere neden olabilir? Sorularını sormayan kişi, astroloğun kehanetlerini bir bir not etse de, bu kişinin endişe ve kaygılarını beslemekten başka bir işe yaramaz. Bazen danışan astroloğun tahminlerine o kadar çok odaklanır ki, kişi aklındaki düşüncelere tutunarak kendini gerçekleştiren kehanetler yaratabilir. Ayrıca olayları tahmin etmek kaos teorisinden yola çıkarsak imkansızdır.
Ancak her şeyin zamanı ve gökler altında her şeyin bir vakti vardır.
Jung, kendini gerçekleştirme için kişinin tüm yönlerinin bütünlük olması gerektiğini söyler. Bunun için de içimizdeki tüm zıtlıklar birleşmelidir. Kendiliğe (self) vardığımızda bütün zıtlıklar birleşmiş olur.
Hermetik öğretinin temel prensiplerinden biri polarite yasasıdır: Her şeyin bir karşıtı vardır, sıcak-soğuk, gece-gündüz, aktif-pasif gibi herşey zıddını üretir. İki kutuplu bu evrende iki uç birbiriyle bütünleşmek ister. Denge için her şey karşıtıyla birleşmelidir. Çünkü karşıtlar birbirine dönüşebilirler. Eğer karşıt burçlarda gezegenler varsa ve bunlar birbirlerine karşıt açı yapıyorsa, bu aralarında bir denge arayışı olduğunu gösterir.
Bu yüzden yaşadıklarımızı bir sarkacın sağa ve sola salınımı gibi deneyimleriz. Hayatımızın bir döneminde yaptığımız davranışlar gün gelir tam aksine davranışlara dönüşür. Her iki ucu deneyimleyerek ilgili davranışın en ideal ve dengeli halini bulmaya çalışırız. İp üzerinde yürüyen akrobatın dengeye gelebilmek için bir sağa bir sola hareket etmesi gibi. (Şekil 2) Ruhsal büyüme (tekamül) bu şekilde gerçekleşir.
Şekil 2-Dengeye gelme yolculuğu
Bu nedenle hayatımızdaki döngüler önemlidir. Yeniden ve yeniden aynı konularla sınanmak, benzer olayların ve kişilerin başımıza gelmesi, zamanın döngüselliğindendir. Her kriz bir meydan okumadır, her transit dönüşüm, arınma ve genişleme için fırsat sunar.8
‘Düşünce ve duygularınız anılarınızdan gelir. Belli bir yoldan düşünür ve hissederseniz, bir tavır yaratmaya başlarsınız. Bir tavır, tekrar tekrar deneyimlenen düşünce ve duyguların kısa dönemli bir döngüsüdür. Bir dizi tavır bir araya geldiğinde, inançlarınızı yaratırsınız. İnançları bir araya getirdiğiniz zaman, bir algı yaratmış olursunuz. Algılarınız yarattığınız gerçekliklerle ilgili her şey demektir.’9
Peki böyle bir süreçte ne yapmalı? Bunun için bir örnek vaka yapalım. Diyelim bir kişinin 8. Evini Oğlak burcu kesiyor. Pluto Oğlak’ta son derecelerindeyken ilgili burçta bulunduğu süre içinde öğrenmiş olması gerekenler ile sınanmasına vesile olur. Oğlak burcu otorite, özsaygı, hedef, sorumluluk, prensipli olmak gibi konuları temsil eder. Bu durumda kişi özsaygısını ne kadar koruyabiliyor, ne kadar sağlıklı sınırlar çizebiliyor, kendi için koyduğu hedeflere ne kadar odaklanabiliyor gibi durumlarla sınanır. Yakın ilişkide, aile içinde ve çevresinde bu konulara ilişkin durumlar ile karşılaşır. Hayatının bir döneminde çok duygusal tepkiler veren kişi başka bir döneminde katı ve kuralcı bir şekilde davranışlar sergilemiştir. Bu konuları farkındalıklı bir şekilde aştığında ilgili alanlarda dönüşür. Artık kendisine bir öz saygı geliştirmiştir, disiplinli ve kendinden emin bir şekilde hedefini gerçekleştirmeye odaklanmıştır. Hem şefkatlidir ama aynı zamanda hayır demeyi, ne istediğini uygun bir şekilde ifade etmeyi öğrenmiştir.
Bazı olayların başımıza neden geldiğini bireysel doğum haritasında tespit ettikten sonra ilgili konudaki algımızı değiştirebilmek için Byron Katie’nin, The Work (Çalışma) yönteminden faydalanabiliriz. ‘Olanı Sevmek’ isimli kitabında ‘Her rahatsız edici duygunun arkasında bizim için doğru olmayan bir düşünce vardır. Düşüncenin esas nedenini anlamaktansa, kendi dışımıza dönerek stres dolu duyguları değiştirmeye çalışıyoruz. Başka birini değiştirmeye çalışıyoruz ya da kendimizi sekse, yemeğe, alkole, uyuşturucuya veya paraya teslim ederek geçici bir huzura ve kontroldeymiş hissine erişmeye çabalıyoruz. Depresyon, acı ve korku ‘Hayatım, şu anda düşündüklerine bir bak. Senin için yanlış olan bir hikayede yaşıyorsun’ diye seslenen armağanlar aslında. 10
Özetle; bireysel doğum haritamızdaki bazı göstergelerin hayatımızdaki hangi döngülere denk geldiğini tespit ettiğimizde bu döngülerde yaşadıklarımızı dönüştürme imkanına sahip oluruz. Sabırla ve farkındalıkla devam ettiğimiz çalışmalar gölgemizdeki ‘ben’liğimizi sahiplenmeyi ve bütüne dahil etmeyi başarmamıza ve fıtratımızda olan iç güçleri kullanmayı ve içsel özgürlüğü bulmamızı sağlayacaktır.
Semiha Ünal
Kaynakça:
1 Bulut, Gülden, Psikolojik Astroloji, 1. Baskı, Zodyak Astroloji Yayıncılık, İzmir, 2022, s. 10-11
2 Bulut, Gülden, s.14-15, s.24, s.69
3 Joseph Murphy, Bilinçaltının Gücü (The Power of Your Subconscious Mind), Koridor Yayıncılık, İstanbul 2018, s.102
4Tompkins, Sue, Astrolojide Açılar, 2. Baskı, Barış İlhan Yayınevi, İstanbul 2013, s. 41-42
5Bulut, Gülden, s.33-34
6Bulut, Gülden, s.56-57, s.61, s.63-64
7Bulut, Gülden, s.46
8Bulut, Gülden, s.56
9 Dr. Joe Dispenza, Placebo Sensin (You Are The Placebo), Ray Yayıncılık, İstanbul 2015, s.202
10 Katie, Byron, Olanı Sevmek (Loving What Is), Butik Yayıncılık İstanbul 2016, s.45